Mardin ve güzel insanı Süryaniler'e

                                                          Ah güzel Ahmet Abim benim
                                                          Gördün mü bak
                                                          Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
                                                          Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
                                                           …
                                                           E. Cansever (Mendilimde Kan Sesleri şiirinden)
                                                                 
Yıl 2013, Mayıs ayı. Birkaç arkadaşla beraber yolumuz Mardin'e düştü, netice de biraz tedirgindik, Türkiye'nin Batı'sında doğmuş ve büyümüş biri için Mardin çok yabancı bir şehirdi, Türkiye'nin doğusunda kalıyordu, muhtemel terör olayların olmasından korkuyor ama yine de korkularımızı kısa bir süreliğine bir kenara bırakıp yol almak istiyorduk. Şanlıurfa’dan birkaç saat uzaklıktaki Mardin'e vardığımızda sarıya boyanmış tarihi taş binalar bizi selamladı, hepsinin bir hikayesi vardı muhakkak, fakat biz ne sarıya çalan hüzün ve yaşanmışlık kokan evlerini biliyorduk, ne o muhteşem Mezopotamya coğrafyasının  geniş düzlüklerini görmeyi tahmin edebilirdik, ne de Süryanilerin burada yıllardan beri yaşadıklarını... Evet, biz birkaç genç, bu coğrafyaya ve bu coğrafya insanına yabancıydık. Oysaki Mardin UNESCO tarafından dünyada koruma altında olan 3 şehirden biriydi. Sadece bu da değildi elbette. Dinler zaman zaman çatışsa da sıkça barıştığı bu Mezopotamya toprağında camiler, kiliseler ve havralar omuz omuza duruyor, adeta farklılıklarıyla kardeşlik türküleri söylüyorlardı. Çarşı pazarda hemen hemen herkes Kürtçe, Türkçe ve Arapçayı çok rahat konuşuyor. Dahası, Müslüman bir rehberin o gün Süryani kilisesini tanıtırken, bu toprakların kadim halkı olarak bilinen Süryanilerin dini bayramı olması dolayısıyla “Süryani kardeşimin bayramını kutluyorum” diyerek metropolite sarıldığı güzel topraklar. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bu Mezopotamya coğrafyası, geçirdiği onca acı tecrübelere rağmen kardeşliği, bir arada yaşamayı devam ettiriyor ve böylece “farklılıkların birlikteliğini”nin en güzel emsallerinden birini sergiliyordu. Süryani Deyrulzafaran Manastırındaki iki tarafında da çiçeklerle bezenmiş uzunca taş merdivenlerinden tepeye çıkıldığında ihtişamıyla Mezopotamya'nın sessizliği sizi selamlıyor. Alabildiğince geniş düzlükler doğu masallarını ya da farklı uygarlıkların beşiği oluşunu hatırlatıyor. Sonrasında merak ediyorsunuz Süryanileri, onların hikayesini, hani şu bir zamanlar Mardin’in Tur-Abdin (Midyat) ilçesinin sessiz sakinlerini.
20. yüzyıl öncesi Midyat ve çevresi çoğu Süryanilerden oluşuyordu, fakat zamanla bu coğrafyada farklılıkların azalmasından onlar da nasibini aldı. Mezopotamya coğrafyasının parçası olan Türkiye’ nin güneydoğusunun sayıca on binleri bulan sakinleri şu anda çoğu Avrupa olmak üzere dünyanın farklı yerlerine dağılmış durumda ve sadece yaklaşık olarak 2500 Süryani Mardin’de yaşamlarını devam ettiriyor. Yaşam koşulları onları kısmen göçe zorlamış olsa da 1980’ lerde bölgedeki terör olayları güvenlikleri için tehdit oluşturmuş, çünkü zaman zaman bu terör olaylarında, Hristiyanlık dininin bir koluna mensup olmaları nedeniyle halk tarafından tehdit olarak algılanıyorlardı. Terör olaylarının etkisiyle, Süryanilerin bir kısmı büyük şehirlere yerleşmeyi, bazıları da göç etmeyi aklına koymuştu. Fakat 2000’li yıllara gelindiğinde yurt dışındaki kadim halk olarak bilinen Süryanilerin 91’i Türkiye’ye vatanlarına geri döndü ve bu geri dönüş aralıklarla devam etti. Bunda AB ile olan müzakere süreci, diasporadaki Süryaniler için Türkiye ile ilgili iyimser bir hava oluşturuyor ve azalan terör olayları Süryanilerin nezdinde vatanlarına geri dönüş umudunu arttırıyordu. Fakat görülen o ki bu olumlu atmosfer uzun soluklu olmayacaktı. Üç gün önce teröristler tarafından Midyat’ta bir polisin şehit olması ve arkasından gelen Jandarma’ya saldırı Türkiye’de farklılıkların buluştuğu bu şehre tekrardan 80’lerde olduğu gibi gölge düşürüyor. Yaşanılanlar tedirgin ediyor. Terör olayların etkisiyle beraber ötekileştirmenin alıp başını gittiği şu zamanlarda, ya daha çok Süryani çekip giderse, ya zaten yıllardır hem devlet politikaları hem terör faktörüyle azalmakta olan çeşitliliğimiz daha çok azalırsa, ya Mardin ruhunu kaybederse?
Evet, ya Mardin ruhunu kaybederse?

*Yakup Bilge’nin “Geçmişten Günümüze Süryaniler” adlı kitabından faydalanılmıştır.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski sayfalardan yarım kalan şiirler

Bir Adayış

Eşik